KEMAL ÖĞRETMEN!...
Osmanlı İmparatorluğu kendini yenileyememiş bu nedenle çağın gerisine düşmüştü. Sevr imzalanmak zorunda kalınmış, imparatorluğun büyük bir bölümü işgal edilmiş ve etkisiz hale gelmişti. Bu büyük imparatorluk tarih sahnesinde yerini almaya hazırlanırken Atatürk liderliğinde çok çetin ve kanlı mücadelelerden sonra yeni bir Türk devleti kurulmuş adını da Türkiye Cumhuriyeti koymuşlardı. Cephede kazanılan mücadeleden sonra bir zafer de masada kazanılmış ve Lozan Barış Antlaşması’yla devletin son ve değişmeyecek sınırları çizilmişti. Çizildi çizilmesine de asıl mücadele bundan sonra başlıyordu.
Tarımı, sanayisi, sermayesi, olmayan kurak ve çorak bir Anadolu ve hiç ticaret yapmamış bir insan yığını vardı. Savaş sonrası hayatta kalanların da yarısı sakattı.
Buna rağmen yoksul ama başı dik, onurlu, ulusal bilinci yerleşmiş ve kenetlenmiş bir halk kitlesi hazırdı her şey için. Her türlü yeniliğe açık ve çağdaş yaşam biçimine susamış bir halk kitlesi. Yeni Cumhuriyetin ve felsefesinin mantığını kavramış insanlar, özellikle mazlum ülkelere örnek oluşturmuş ve tüm dünyada saygınlık kazanmış bir liderin Atatürk’ün etrafında bir yumak oluşturmuştu. Bu amaç ve istekle büyük bir dayanışma örneği göstererek cumhuriyetin altyapısını oluşturup içini doldurmak için çalışmaya başladılar.
Bu anlattığım sosyoekonomik ve tarihsel gerçeklerle, ulus bilincini özümsemiş halk yığınları siyasi iktisadi ve özellikle eğitim alanında adım adım ilerlerken kısa zamanda meyveler toplanmaya başladı.
Kemal Öğretmen işte bu dönemin ikinci çeyreğinde dünyaya geldi. Artvin’in Şavşat ilçesinin Tepe köyünde. Sonra Cumhuriyet felsefesiyle birleştirdi ruhunu. Yokluğu, yoksuzluğu sorun yapmadı hiç. Hiç bir engeli gerekçe göstermedi. İnandığı güzel günlerin heyecanıyla öğretmen olarak katıldı Cumhuriyetin eğitim ordusuna.
Gittiği her köyde yeni bir maden bulmuş gibi işledi yoksul ama başı dik Anadolu çocuklarını. Bir ressam inceliğinde şekil verdi.
Kırçıllı bir mantosu vardı ben ilkokula başlarken. Askerden geldiğimde sırtındaydı o palto. Tahta kapıları olan briket bir evde dört boğaz bakıyordu tek maaşla. Kemal öğretmen boynunu hiç bükmedi, gülümsemesi hiç eksik olmadı yüzünden. Para ilişkisine girmedi kimseyle. Yokluğuna ve yoksulluğuna rağmen. Başı hep dik yüzü hep güleçti. Kemal öğretmenin önünde saygıyla eğiliyorum bu dünyadan göçse de.
Bugün başka bir konu yazacaktım bir gün sonra da olsa bu çok özel gün için bir şeyler yazmazsam üzülürdüm. Çok kıymetli öğretmenlerimizin bu günü kutlu olsun.
Değerli okurlar hepimizin bildiği gibi 24 Kasım öğretmenler günüdür. On yıllardır bu özel gün kutlanır durur. Öğrenci öğretmenini arar öğretmeni memnuniyet duyup hüzünlenir iki damla gözyaşı döker. Devletin resmi ağızları vefalı cümlelerle öğretmenlerin öneminden bahseder. Sonra sırtı sıvazlanır (kim tutar seni).
Madalyonun öbür yüzünden bakarsak öncelikle öğretmen nedir? Öğretmen kimdir? Öğretmen denilince aklımıza ne gelir? Tahtanın önünde elinde tebeşirle duran bir sıfat mıdır? Öğretmen ne yer? Öğretmen ne içer?
Bu ülkede yaşayan her birey filozofundan tutun bilim adamına kadar öğretmenin elinden geçer. Ekonomik sıkıntı yaşayan bir öğretmen bilinçli bir vatandaş yetiştirebilir mi? Oya inceliğinde işleyebilir mi?
Tüm öğretmenlerin ellerinden öpüyorum.
Adı Kemaller hala var sayın Başkan. Vanda , Siirtte, Karsta...rnBiri de hayatımın ger a***ında yanımda o*** kendi ilkokul öğretmenim Sivaslı Muzeyyen Turedi olmak üzere, Bursa Görükle Akşemsettin ilkokulnda görev yapan ağabeyim Ali Gencol gibi. rnBir öğretmenin yaşi kaç olursa olsun eğilir saygıyla elini çekinmeksizin öpecek kadar koşulsuz severim öğretmenleri Günleri kutlu olsun. Saygıyla.