Sahte olmayana duyulan özlem dolu bir heyecanla koşup durmak...Sahte olmayan gülüşleri aramak, sahte olmayan değerleri bulabilmek, sahte olmayan arkadaşlıkları dostlukları yaşayabilmek.
Son yüzyılda belki de , insan tarafımızın en ihtiyaç duyduğu ama kendimizin bile çoğu zaman farkında olmadığımız haletiruhiyesi...
Davranışlarımız, değerlerimiz çoğunlukla o denli sahte ki; bazen kendimiz bile bunun gerçekliğine inanır hale gelmişiz. Mecburen takmak zorunda olduğumuza inandığımız maskelerimizi bir kenara bırakıp da , en son ne zaman gerçek biz olabildik diye düşünüyor muyuz?
El ayak çekilip kendi kendimize kaldığımız vakitlerde, gün içinde karşılaştığımız durumların karşısında ne tavır takındık? Sorgulayabiliyor muyuz kendimizi?
Keşke şurada şöyle demeseydim şeklinde hayıflanmalarımız olmadı mı? Veyahut inanmadığımız bir duygu durumunda göstermiyor muyuz kendimizi. Aslında çok mutsuzken bile yüzümüzde abartılı bir tebessüm ile dolaşmalarımız neyin göstergesi ki?
Güçlü görünme çabası mı, kimse anlamasın kaygısı mı? Pek tabii ki her an , her durumda içimizde yaşadığımız duyguları patlatamayız. Ama bir şey hissederken tam tersini yansıtmak niye?
Yaşımızın en güzel, kişiligimizin en saf , duygularımızın en tabiî, yansımalarımızın en doğru olduğu zamanlarının; okul çağlarımız olduğunu kabul etmemek mümkün değil. Hatırlasanıza o yıllarda seviyorsak seviyor, kızıyorsak kızıyor , istemiyorsak söylüyorduk hiç ötesini düşünmeden. Arkadaşlıklarımız da , sevgilerimiz ve nefretlerimiz de şimdiye göre daha netti, daha gerçekçiydi. Tamam kabul etmek lazım biliyorum, belki hatalarımız da oldu bu davranışlarımızdan ötürü. Ama gerçekti hepsi.
Okul yılları bitip de hayat bizleri yoğurmaya başladığında, dünyanın artık biraz daha gerçek yüzünü tanımaya başladıkça, maskeler oturdu suratlarımıza. Siyaset arenasındaki politikacılar gibi filmler çevirmeye başladık. Çünkü zaman, hayat bize öyle şeyler öğretti ki, adeta fırıldak olmayanın yaşama hakkı yoktur zannettik. Ama çoğunluğu oluşturan doğrudur diye bir kavram yok. Sayı olarak ne kadar az olacağımızı düşünsek bile; kendimiz olmaktan, gerçek olmaktan vazgeçmeden yaşayabilmektir doğru olan.
Hani şimdilerde bir "organik" lafı var ya, sanki dünya varolalı beri sunniydi de herşey biz organiğini yapmaya başlamışız gibi...Birbirimize, ilişkilerimize de bir organiklik yerleştirmenin zamanı geçmeden , sade olmanın vaktidir artık. Sade olabilmek; komplekslerimizden arınmak, egolarımızdan kurtulmak, bilinçaltındaki hırslarımızdan sıyrılmakla olabilir diye düşünüyorum.
Ne zaman ki özümüzle davranabilmeyi başaracağız; işte o vakit gerçek kendimiz olacağız . Ve bunu başarabildiğimizde de bizi birbirimize bağlayan değerler daha kuvvetli olacaklar. Çünkü insan yalnız sözle insandır ve yalnız sözlerle bağlanırız birbirimize. Sözlerimiz ne kadar gerçek olursa, bağlarımız da o denli kuvvetli olur. Sözlerimizin gerçekliği de ancak "sahte olmamak" tan ibaret....
Sevgiyle , saygıyla, biz olacağımız bir dünya ümidiyle...
Özümüzden gelen sözlerin kavuşması umuduyla, yüreğinize sağlık Zeynep Hanım.
Güzel bir yazı Evet olunabilse....