SUÇ ve C (ORONA) EZA
Cezayı insana önce kanunlar mı yoksa vicdanı mı vermeli?...
Dostoyevski’nin insanı derinden etkileyen, betimleme gücü yüksek, sosyal adaleti dibine kadar sorgulatan, psikolojik boyutu ile beyne balyoz darbesi indiren şaheseri Suç ve Ceza…
Fransız yazar Albert Camus “Suç ve Ceza’yı okuduktan sonra ilk kez yeteneğim hakkında kuşku duydum, öyle ki bu işten vazgeçme ihtimalini ölçüp tarttım.” diyerek Dostoyevski’nin edebi dehasına olan hayranlığını dile getirmiştir.
Cezasını arayan bir suç var ortada. Pişmanlıklar, tedirginlikler, çelişkiler, içsel çatışmalar, mutluluklar, toplum mühendisliği, zorluklar ve diriliş… Sanayi Devriminin hasta çocuğu Dostoyevski; insana dair ne varsa şaşırmadan, özümseyerek, kusursuz bir gerçeklikle okuyucuya sunmuş.
Somut bir suça karşılık, ceza kısmında metafor olarak tamamen vicdan vardır.
Adalet için cinayet dürtüsü günümüzde de popüler. Bu konuyu temel alan hikayeler, romanlar yazıldı. Film ve diziler çekildi. Ne film kahramanları ne de roman kahramanları Suç ve Ceza’nın kahramanı Raskolnikov’u tahtından edemedi. Raskolnikov’u zihnimizde yargılıyor olsak da, yaptıklarını desteklemesek de zaafımıza yeniliyor, onu hoş karşılıyoruz. İşlediği cinayetten pişmanlık duymaksızın acı çekilebileceğini, akıl ve vicdan arasındaki mücadele ancak bu kadar etkili, bu kadar zarif anlatılabilir.
Dünya’nın kontrolünün bize ait olduğunu sanıyoruz. İnsan doğa ilişkisinde, insanın merkez alındığı ve ölçünün insan olduğunu düşünüveriyoruz. Bencilce, hoyratça, ekolojik dengeyi hiçe sayarak dünyanın efendisi olmak! Doğanın bir parçası olan akıl, aynı zamanda doğaya karşı savaşıyor, kendi dışındaki her türlü hayat biçiminin rakibi ve düşmanı oluveriyor.
Doğaya karşı suç işliyoruz! Bir tek nefes almamız için, bir an bile varlığımızın bilincinde olmamız için, yüz milyarlarca parçacık, atom, proton, nötron kesin işlevlerini görmek zorunda. Hubert Reeves “ Doğayla savaş halindeyiz. Eğer kazanırsak, kaybedeceğiz.” dediği bu söz tek bir nefes alabilmemiz içindir…
Corona geldi, efendi kimmiş gösterdi. Raskolnikov da düzen bozuculara, insan kanı emicilere takmıştı. Corona da , dünyanın iç çekişlerinden, haykırışlarından çıkıp geldi. Belki de doğaya meydan okuyan o minnacık aklımızla kendi ellerimizle yarattık bunu. Doğa ile aramıza girdi. Doğanın koruyucuları geçmiş tarihlerde de gelmişti. Alt ettiğimiz anda efendilik duygularımız yine kabardı. Hoyratça, insafsızca, etik değerleri unutarak talan ettik, telef ettik yine dünyayı.
Binlerce insanın ölümüne sebep olan Corona, suçlu mu? Amacı bizi öldürmek mi yoksa “dur” doğaya karşı sevgi dolu ol, o zaman ben zaten olmam mı demek? Raskolnikov da bir
suç işleme eylemini öldürmüştü. Pişmanlık duymaması bu yüzdendendi. Fakat “Öldürdüğün bitten de iğrenç bir bitsin.” diyerek kendini vicdanına hapsetti. Salt vicdanına hepsedişi yetmedi, itirafları ile bedenini de mahkûm ettirdi. Bir yerden başlamalıydı diriliş…
Doğaya verdiğimiz zararı biz hangi vicdanla aklayacağız? Biz nasıl dirilişe geçeğiz? Somut suçumuza karşı yargıcımız kim olacak?
Doğa bize, insan dışında tüm canlıların onun evladı olduğunu, onun parçası olduğunu yine gösterdi. İnsansız doğada, gökyüzü berraklaştı, hava tertemiz oldu, sular berraklaştı ve en güzel mavisini yansıttı. Yunuslar sularda dans ediyor. Venedik’in kanal sokaklarını flamingolar doldurmuş. Nesli tükenmekte olan canlılar görülmeye başladı.
Doğanın kendini onarma gibi muhteşem bir kabiliyeti vardır, insana asla muhtaç değildir.
Dostoyevski “Hakarete uğramış doğa ile suçlu bir kalbin öcü, insan adaletinden çok daha güçlüdür.” der.
Belki dünü unuttuk ama gelecek için “CORONA” tüm salgın hastalıkların tatbikatı olsun. Doğanın bir parçası olduğumuzu, ona ait olduğumuzu ama onun EFENDİSİ olmadığımızı bilirsek işte o zaman vicdanımıza dokunmuş, aklımızı doğadan yana kullanmış oluruz.
Hıdırellez duamız Nazımca olsun.” Basit yaşayacaksın basit Sanki bir gün yaşamın sona erecekmiş gibi basit, Çay, Simit ve Peynirle…”
Umarım “Corona kabusu bitti.” haberleri ile uyanacağımız günler yakındır…
“Biz doğayı korudukça, doğa da bizi korur.” Mustafa Kemal ATATÜRK.