İŞÇİ KİMDİR?
İşçi, yaşamını sürdürebilmek amacıyla işgücünü ücret ya da maaş karşılığı satmak için kafa ya da kol emeği ile çalışan kişiye denir. Bu tanım işçinin sadece Türkiye'de değil dünyada geçerli olan sıfatını ve değerini ortaya çıkarmaktadır. "Emeğini ücret mukabilinde satan kişi " Sınıf bilincinin tam da bu noktada ortaya çıkması gerekir aslında. Lakin işçiye yüklenen sıfat biçilen misyon bunun tam olarak zıttı bir şekilde karşımıza çıkıyor.
Sınıf bilinci derken de KARL MARX yada FREDRICH ENGELS'in Kominist düşüncesiyle değil evrensel değerlerde Türk işçi hareketinin omurgasını oluşturacak sınıf bilincini geliştirebilmek lazım. Bizim toplumumuza özgün bi düşünce yapısı ile olmalı. Dışarıdan müdahale edilebilen bir yapı Türk işçi hareketinin omurgası olamaz..!
Başıboş bırakılan işçi,sistemin dişlilerinde yok olup gider. İşverenin müdahalesinde bir anlayışla ( işçi başı, işçi lideri, işçi birliği)gibi isimlerle adlandırılan kurumsal hiçbir dayanağı olmayan sıfatlar işçiyi teşkilatsız bırakır. İşverenin geliştirdiği yapısal anlamda hukuksuz bu yapılar işçiyi kapitalizme entegre eder ve işçi sınıf bilincini kaybeder. Yani kısacası kapitalizme mahkum olurlar..!
Her işçinin çeşitli kimlikleri veya aidiyetleri vardır.Dini ,Milli ,yöresel yada kültürel değerleri doğrultusunda değişir yada gelişim sağlarlar Doğduğu andan itibaren edindiği kimlikleri kişiliğinin gelişmesini ve farklı yönlere eğilimlerini belirleyen düşünsel unsurlar vardır , siyasetten tutunda tuttuğu futbol takımına kadar.
Solda yaygın bir anlayış vardır. Zannederler ki, işçi bir kez kendi sınıfını öğrendi mi, sınıf bilinci edinmiş olur ve artık hayat boyu bu anlayışıyla hareket edecektir. İşler öyle umulduğu gibi yürümüyor, yürümediği içinde işçi hareketleri solda sadece eylem yapan sisteme karşı ,devlete karşı bir anlayış uyandırıyor. İnsanların akıllarında işçiyi bu anlamda provakatör eylemci, uzlaşmadan uzak gösterdikleri için işçi hakkını ararken suçlu gibi algılanıyor.
Tabii ki bunu örneklemek istersek 1950 li yıllardan bugüne,dönem dönem incelediğimizde DİSK'in durumu ortada. İşçiye değil sol illegal örgütlere hizmet verir hale gelmiş. İşçiyi eylem yapan, taş atıp biber gazı yiyen,elinde flama sopasıyla polise saldıran,yüzü poşulu karanlık tipler olarak göstermiştir. Nefret uyandıran bu görünüm işverenin işçiye ve sendikaya bakışını farklılaştırdı. Halbuki insan merkezli oluşumların daha dikkatli ve insan onuruna yakışır bir tutum sergilemesi gerekirdi. Bu açıdan da bakıldığında Marksizmin sınıf bilincinin bizim toplumumuza uymadığını görüyoruz.
İnsan dediğiniz varlık çok daha karmaşık. İnsanın en son edindiği kimlik, sınıf kimliği. Tabii ki ailesinin hayatını kazanma biçimi,daha çocukken onun kişiliğini de etkiliyor. Ancak sınıf kimliğini bireylerin kazanması, geçim kaygısına düşmesiyle, ekmek parasını kazanmasıyla başlıyor. Geçim kaygısı ikinci plana itildiğinde ise diğer kimlikler öne çıkıyor. Yani işçi sosyalleşmeye başlıyor
Bu noktada Türk işçi hareketinin sınıf bilincine sahip bireyler yetiştirerek sisteme entegre etmesi gerekir. Bunun için Ülkücü İşçiler 70 li yılların başından itibaren Türk işçi hareketine yön vermek adına sayısız faaliyetlerde bulunarak kurumsal bir yol izlemekte ve fedakarlıklarda bulunmaktadır . Yılmadan, yorulmadan bu sancağı daima ileri taşımaya da devam edeceğiz, işçi kardeşlerimizin her şart ve koşulda maddi manevi yanında olup Türk işçi hareketinin sınıf bilincine ulaşmasını sağlayacağız..!
Alın teri ile çalışıp helal rızık peşinde koşan işçi kardeşlerimizin 1 Mayıs İşçi Bayramını kutlar İnsan onuruna yakışır bir yaşam dileriz.